5 Kasım 2013 Salı

Ev Hali

Sanırım hiçbir zaman düzenli bir insan olamayacağım.

Renkleri bu kadar sevmem, iğrenç olabilme ihtimaline rağmen yumakların renklerini birbirine karıştırmam, hiç plan yapmadan, nasıl olacağına dair hiçbir fikir yürütmeden hep ortaya çıkacak yeni şeyin bilinmezliğinin heyecanını hissetmek istemem... Bütün bunlar bir şekilde dağınıklığımla alakalı.

Plan program düzen özlemi çeksem de bazen, bazen içime fenalıklar da gelse ve birden her şeyi kategorileştirip basitleştirmeye de girişsem, en genelinde, en azından etrafa şöyle bir baktığımda ben dağınık bir insanım.

Ama öyle çirkin bir dağınıklık değil bu. Gözüme hoş gelmeyen şeyleri göz önünde tutmayı da sevmem zaten.

Neyse, bunları anlatıyorum çünkü fotoğraflara bakıp da bana "pasaklı" demenizi istemiyorum. Pasaklılığımın altında bir felsefe varmış gibi yapıyorum. Keh keh keh.  

Bu arada aşağıda fotoğrafını görecek olduğunuz, ecnebilerin "cowl" dediği atkıyı ben ördüm. Hatta yeni bitti sayılır ve bittiği günden beri azıcık rüzgara maruz kalsa ölecek hastalığına sahip olan biri olduğumdan boğazımdan ayırmadım kendisini.

Severek takıyoruz. Sıcak sıcak geziyoruz velhasıl kelam.


 Evin her yerinden yumak fışkırdığını daha önce de söylemiştim. Şimdi o yumaklarla yaptığım irili ufaklı şeyler de olmadık yerlerden fışkırmaya başladı. Bu benim, dünyanınenkarışıkkütüphanesi ödülüne aday olan kitaplığımın küçük bir bölümü. Buz dağının görünen yüzü. Kitapların üzerinde pancake gibi yatan yuvarlaklar da bardak altlığı olarak planlanmış ve bir köşeye konularak unutulmuş şeyler.

  Bi de tabi, dünün pazartesi olması itibariyle - takı kursum pazartesi bebeyim -,  takı kursu malzemelerini barındıran çıkınım hala odanın bir köşesinde öylece kaldırılmayı bekliyor. Sanırım daha birkaç günü var bu işin. Evet, ne var? Tembelim.


Aslında en büyük haberden bahsetmeyi unuttum. Yaklaşık bir 10 yıl kadar önce canon eos 400 D isimli bir güzelle tanışmıştım. O dönem heyecanla fotoğraf çeken biriydim. Daha sonra sevdiceğimi Eminönü'nde bir güz vakti o karanlık akşamüstünde çaldırdım.

Bir vakit sonra bu hasrete dayanamayınca Canon Eos 450 D ile yollarımız birleşti. Ama fotoğraf çekmeye olan ilgimi biraz kaybettiğimden uzun zamandır öyle dekorasyon unsuru gibi duruyordu bir kenarda zavallı.

Bugün dedim madem benim artık bol fotoğraflı bir biloğum - bilok - var. Neden tekrar şey yapmıyorum. Yıllar önce aldığım, fotoğrafçılığı anlatan adamın kitabını açtım, küçüğümün de küçük kitapçığından bilgilerimi tazeledim. Ve sonra da bu post'ta görmüş olduğunuz fotoğrafları çektim.





İyi etmiş miyim?


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder